Fotoğrafçılıkta, yakın plan (close-up, macro ya da micro) denince akla hemen pahalı makro objektifler gelir. Aslında bu şekilde düşünmek son derece doğaldır,
çünkü makro objektifler gerçekten de konuya yakınlaşma olanağı veren ve en yüksek performanslarını yakın bölgede gösteren mercek gruplarıdır. Ancak yakın plan
çekimler için mutlaka makro objektifler kullanılmak zorunda değildir ve alternatif araçlar da kullanabilir.

Makro, sözcük anlamıyla "büyük, büyütülmüş, iri" demektir. Yani makro fotoğrafçılık, cisimlerin büyütülmüş görüntülerini konu alır. Ancak buradaki "büyük"
kavramı ile tele objektiflerin yakınlaştırma yeteneklerini birbirine karıştırılmamalıdır. Tele objektifler, uzaktaki bir konunun görüntüsünü yakınlaştırmak için
kullanılırlar. Oysa, makro objektifler, yakına netleyebilen objektifler olduklarından, konuya çok fazla yakınlaşarak konuyu büyütürler. Dolayısıyla, makro
objektiflerden söz ederken, büyütme yeteneği tanımlanmalıdır.

Büyütme oranı: "1:1" ya da "gerçek makro" olarak tanımlanan büyüklük, objektifin önündeki konunun boyutu ile film (ya da algılayıcı) üzerinde oluşan
görüntünün boyutunun aynı olacağını gösterir. 2:1 oranı, görüntünün gerçeğinden 2 kat büyük olacağını, 1:2 oranı ise görüntünün gerçeğinin yarısı kadar
olacağını gösterir. Bir örnek vermek gerekirse, boyu 20mm olan bir çiçeğin film üzerindeki boyu da 20mm ise, büyütme oranı 1:1 olarak gerçekleşmiş demektir.
Teknik olarak, büyütme kavramı 1:10 gibi bir orandan başlar ve 1:10 ile 1:1 arasındaki oranlarda gerçekleşen büyütmelere "yakın plan" denir. 1:1 ile 10:1
arasındaki büyütmeler için "makro", 10:1'den daha fazla büyütmeler içinse "mikro" terimi kullanılır. Gerçekten de bir konunun görüntüsünü 10 kattan fazla
büyütmek istediğinizde, optik olarak tek yardımcınız mikroskop olmaktadır. Yeni bir makro objektif almaya niyetli olanlar, işte bu noktada iyi düşünmelidir.
Çünkü üzerinde kocaman "macro" yazan, ya da bir şekilde makro olduğu öne sürülen pek çok objektif aslında "makro" olmaktan oldukça uzaktır. Yani çoğu makro
objektif, gerçek makro değildir ve tüketiciyi cezbetmek için yazılan bir yazıdan ibarettir. Bütün makro objektiflerin “gerçek makro” olmaları gerekmiyor
elbette, ama makro olduğu iddia edilen bir objektifin de hiç olmazsa 1:2 oranında büyütebilmesi gerekir. Gerçek makro objektiflerin üzerinde, netleme halkasının
döndürülmesiyle birlikte değişen büyütme oranlarını gösteren bir skala bulunur. Bu skala üzerinde, konuya olan uzaklığınız azaldıkça büyütme oranınızın ne kadar
arttığını izleyebilirsiniz.

Yetersiz ışık: Büyütme oranının yüksek olması elbette istenen bir şeydir. Ama unutmayın ki, büyütme oranı arttıkça objektifin ışık geçirgenliği de
azalacaktır. Çünkü, bu işlem sırasında net görüntü daire çapı büyümekte ve birim yüzeye düşen ışık yoğunluğu azalmaktadır. Sonuçta ışığa olan gereksinimimiz
artmaktadır. Bir başka deyişle, doğal ışık kullanımı zorlaşmaktadır. Zaten dikkat ederseniz, tüm makro objektiflerin ışık geçirgenlikleri, eşdeğer odak
uzunluğuna sahip "makro olmayan" objektiflerden daha azdır. Örneğin 50mm'lik bir objektif 1:1.4'lük bir diyaframa sahip olabilirken, 50mm'lik makro objektif
1:2.5 ya da 1:2.8'lik bir diyaframa sahiptir. İlle de doğal ışık kullanmak zorunda olduğunu iddia edenler için yapılacak tek şey bir tripod kullanmaktır. "Neden
tripod kullanmak zorunda olayım ki, diyaframı açarım, olur biter" şeklinde pratik çözüm üretme düşüncesinin çok işe yaramayacağı çok geçmeden anlaşılır. Çünkü,
netlik yaparken de rahatça fark edilebileceği gibi, makro objektiflerin net alan derinlikleri çok sınırlıdır. Yani, açık diyaframla çalışırsanız, fotoğrafını
çekmeye çalıştığınız çiçek ya da böceğin çok sınırlı bir bölümünü net olarak görebilirsiniz. Makro fotoğrafçılıkta göz önünde bulundurulması gereken en önemli
etkenlerden biri, net alan derinliğinin olabildiğince fazla olmasıdır. Uzun lafın kısası, kısık diyaframla çalışmak bir zorunluluktur. Çoğu kez, en kısık
diyaframın sağladığı net alan derinliği bile yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, keskin bir netlik için kısık bir diyafram ve azalan ışığı dengelemek için de uzun
poz süreleri şarttır. Bu da tripod kullanımını zorunlu hale getirir. Uzun süreli pozlandırmalardan kaçınmak için yüksek ISO'lu (ASA) bir filmi aklınızdan bile
geçirmeyin! Netlik ve keskinlik gibi kavramların bu kadar önemli olduğu bir konuda, iri grenler ya da kirli rengarenk pikseller (noise etkisi) kabul edilebilir
olmaktan çok uzaktır. Elbette yüksek ISO değerlerinin kullanılabileceği yerler var, ama yakın plan fotoğrafçılığı asla bunlardan biri değildir.

Tripod: Yakın plan ve makro fotoğrafçılıkta doğal ışıkla yetinmek oldukça zordur. Fotoğraflanmaya değer olduğunu düşündüğümüz konular (mantarlar,
çiçekler, böcekler) genellikle gölgede, hatta çok loş ortamlarda bulunurlar. Kazara iyi ışık aldığını düşündüğümüz konulara ise öyle çok yaklaşmak zorunda
kalırız ki, sonuçta kendi gölgemiz konu üzerine düşer. Böyle durumlarda uzun odak uzunluğuna sahip bir makro objektifin daha yararlı olduğu söylenebilir:
Örneğin 105 ya da 150 mm. Hatta, arı ve yılan gibi "çok fazla yakınlaşılmasa daha iyi olacak" canlıları çekmeye hevesliyseniz, uzun odaklı makro objektifler
(200mm ya da 400mm) tam size göre demektir. Ancak bu tür objektifleri elde kullanabilmek iyice zordur, çünkü yüksek enstantane gerektirirler (ayrıca çok da
pahalıdırlar!). Sonuçta tripod kullanımı kaçınılmazdır. Amaca uygun bir tripodun ağırlığının, kullanılan makina+objektif+flaş ağırlığının iki katı kadar olması,
kafasının üç eksende hareket edebilmesi ve de yere çok yakınlaşabilmesi gerekir.

Halka flaş: Görüldüğü gibi makro fotoğrafçılık oldukça zahmetli bir uğraşıdır. Tripodun ağırlığından söz ederken "flaş"a da değindim. Burada sözü edilen
flaş, bazı fotoğraf makinalarının kendiliğinden sahip olduğu minik flaşlardan, ya da flaş kızağına takılan daha güçlü ve yetenekli kafa flaşlarından değil!
Bunun adı "halka flaş" (ya da "ring flaş"). Halka flaş, adından da anlaşılabileceği gibi halka şeklinde üretilmiş ve objektifin üzerine geçirilen bir aydınlatma
aracıdır. Böyle bir araca ihtiyaç duyulmasının nedenine gelince... Normal flaşlar ile yapılan aydınlatma kabaca 1-5 m arasında etkilidir. Makro fotoğrafçılıkta
konuya çok yaklaşıldığı için normal flaşlar hem fazla güçlüdür hem de konumları yüzünden, konuyu homojen olarak aydınlatamazlar. Hatta, konu üzerinde
objektiflerin gölgelerini oluştururlar. Bu nedenle, objektifi çevreleyen ve konuyu homojen olarak aydınlatan düşük güçteki halka flaşlar bu iş için çok
uygundur. Halka flaşlar senkron kablosu aracılığıyla makine ile iletişim kurarlar. Bu nedenle, flaş senkron çıkışı olmayan fotoğraf makinelerinde doğrudan
kullanılamazlar. Bir flaş adaptörü yardımıyla kullanılmaları gerekir.

Bu arada, makinelerimizin üzerine takılan ve makro fotoğrafçılık için fazla güçlü olan "kafa" flaşları da tamamen işlevsiz değildir. Bu tür flaşları gövde
üzerinde değil, gövdeden bağımsız ve konudan biraz uzakta tutarak kullanabiliriz. Üzerlerindeki güç ayar düğmesinden yararlanarak flaşların güçlerini makul
düzeylere düşürmek ve önlerinde dağıtıcı (difüzer) malzemeler kullanarak etkilerini yumuşatmak mümkündür. Bunu yaparken dikkat edilecek şeylerin başında, ışığın
yönüne karar vermek geliyor. Ayrıca, flaşın gövdeden bağımsız kullanılabilmesi için, yeterli uzunlukta bir flaş senkron kablosuna (ve bazı makinelerde bir flaş
adaptörüne) gereksinim vardır. Bazı akıllı flaşlar kamera ile kablosuz iletişim kurabiliyorlar ve bu nedenle kablosuz olarak gövdeden bağımsız
kullanılabiliyorlar. Böyle bir ürüne ayıracak bütçeniz varsa ve fotoğraf makineniz de böyle bir flaşla iletişim kurabilecek kadar gelişmişse, hemen alın. Çünkü
çok kulanışlı ve dertsiz ürünler… Bu tür ürünlerin bir bazıları objektifin hemen kenarına bir adaptör yardımıyla tutturulabiliyorlar. Ama çoğu böyle bir
özelliğe sahip değil ve bunları sabitlemek sabitlemek için tripodunuza monte edebileceğiniz bir "sihirli kol" (magic arm) almanızda yarar var.

Yansıtıcılar: Kendi gölgemizin konu üzerine düştüğü durumlarda en büyük yardımcımız yansıtıcılardır (reflektör). Yansıtıcılar hem doğal ışığı, hem de flaş
ışığını yansıtarak konu üzerindeki gölgeleri yumuşatırlar. Hafif ve kolay taşınabilir olmaları nedeniyle hemen her konuda fotoğrafçıların en büyük yardımcısı
olan yansıtıcılar, özellikle yakın plan çekimlerde en pratik aydınlatma araçlarıdır. İki farklı renkte yansıtma yüzeyi bulunan bu araçların beyaz/gümüş,
gümüş/altın, beyaz/altın gibi renkleri bulunmaktadır. Yansıtıcıları doğada kullanmanın en büyük zorluğu ise, rüzgarlı ortamlarda sabit tutma güçlüğüdür. Geniş
yüzeyleri nedeniyle rüzgar onları birer yelken gibi şişirir ve sürükler. Ama zaten ortamda rüzgar varsa, hemen her şey hareket edeceğinden doğru dürüst fotoğraf
çekmek pek mümkün değildir.

Kablo deklanşör/Uzaktan kumanda: Kısık diyafram ve uzun poz sürelerinin kaçınılmaz olduğu yakın plan ve makro fotoğrafçılıkta, tripod ile birlikte
kullanılması gereken bir başka araç da kablo deklanşördür. Fotoğraf makinesinin deklanşörüne parmağımızla basarken uyguladığımız güç nedeniyle, makinenin
titreme riski vardır. Değişik uzunluklarda satılan kablo deklanşörler, bu gücü makineye iletmeden fotoğrafın çekilebilmesini sağladıkları için çok
yararlıdırlar. Keskin, net fotoğrafların çekiminde kablo deklanşör neredeye bir zorunluluktur. Ancak kablo deklanşörler her türlü fotoğraf makinasine
takılamazlar; daha çok geleneksel, mekanik fotoğraf makinelerine bağlanabilirler. Eğer "autofocus" ya da "dijital" bir fotoğraf makineniz varsa, farklı bir
aksesuar olan uzaktan kumandayı kullanmanız gerekecektir. Bu araçları da pahalı ya da gereksiz bulanlar için geriye tek bir çözüm kalıyor. O da, fotoğraf
makinesinin zamanlayıcısı, yani "self timer". Zamanlayıcının ayarlanabilir olduğu modellerde, en az 5 sn'lik bir gecikme uygulanmalıdır. Çünkü bu fonksiyonun
kullanılmasındaki amaç, deklanşöre basarken oluşturduğumuz hareketin sönümlenmesini beklemektir. Bir kaç saniye süren bu titreme hareketi sönümlendikten sonra,
hareketsiz kalan fotoğraf makinesi güvenli bir şekilde çekimi yapacaktır. Bazı üst düzey modellerde bulunan "mirror lock-up", yani aynanın yukarı kaldırılması
özelliği de, uzun süreli pozlandırmalarda çok yararlı bir özelliktir. Makinedeki en büyük hareket kaynağı olan aynanın sabit tutulması, makinenin titreşimsiz
çalışmasını sağlar.

Kompakt dijitaller: Dijital fotoğraf makinelerinin önemli bir bölümünde (kompakt ve EVF modellerde) geleneksel ayna sistemi olmadığı için, bu tür
çekimlerde makinenin hareketinden kaynaklanan bir netsizlik sorunu da olmayacaktır. Ayrıca, bu tür modellerin simetrik objektif tasarımları ve üstün makro
yetenekleriyle ne kadar kullanışlı olduğunu kullananlar gayet iyi bilirler. Hele LCD ekranı hareketli modellerle yakın plan fotoğrafçılık gerçekten bir keyif
haline dönüşebiliyor. SLR'ler kadar çok amaçlı olmasalar da, kompakt dijitaller ve EVF'ler (elektronik bakaçlı modeller) özellikle makro yetenekleriyle çok
başarılı ve kullanışlılar. SLR sistemindeki bir makine için pahalı bir makro objektif yerine, üst düzey bir kompakt ya da orta halli bir EVF satın almak ilginç
olabilir!

Yakın plan ya da makro görüntüler elde edebilmek için mutlaka pahalı makro objektifler satın almak gerekmiyor! Alternatif araçlar kullanarak da, son
derece başarılı sonuçlar elde edilebilir.

Yakınlaştırıcı mercekler: Alternatif yakın plan çekim araçları denince, akla en önce "close-up" (yakınlaştırıcı) mercekler gelir. Bu araçlar, aslında
filtre olmamalarına karşın, tıpkı birer filtre gibi objektifin önüne takılırlar. Aslında basit bir büyüteçten başka bir şey olmayan yakınlaştırıcı mercekler, en
ucuz makro alternatifidir. Değişik oranlarda yakınlaşma (buna bağlı olarak da büyütme) sağlayan bu araçlar, tek tek satın alınabilecekleri gibi, üçlü set olarak
da alınabilirler. Set olarak almanın avantajı, değişik oranlarda yakınlaşma sağlayan mercekleri üstüste kullanarak, toplam büyütme etkisini arttırabilmektir.
Yalnız bu noktada küçük bir ayrıntıyı hatırlatmakta yarar var: Birden fazla yakınlaştırıcı merceği üstüste kullanmayı düşünüyorsanız, objektifinizin filtre
çapından daha büyük çapta bir set satın almalısınız. Çünkü, bu mercekleri üstüste taktığınız zaman, metal çerçevelerin kalınlıkları nedeniyle görüntünün
köşelerinde kararmalar meydana gelecektir. Bu sorunu yaşamamak için, en iyisi normal filtre çapının üstünde bir çap seçip, bir de filtre adaptörü alın. Örneğin,
52 mm çapında filtre kullanan bir objektifiniz varsa, Close-up mercek setinizi 52 mm değil, 58 mm olarak seçin ve bir adet 52-58 mm filtre adaptörü alın.
Böylece mercek setiniz, görüntünün köşelerinde kararma yapmayacaktır.

En ucuz yakınlaşma ve büyütme yöntemi olan yakınlaştırıcı merceklerin ne yazık ki, merkezdeki görüntülerinin kalitesiyle kenar ve köşelerdeki görüntü
kalitesi aynı değildir. Yani homojen bir keskinlik elde etmek pek mümkün değildir. Bu nedenle röprodüksiyon yapmak (para, pul, v.b.) için uygun araçlar
değillerdir. Öte yandan, çiçek-böcek gibi konuların görüntülenmesinde herhangi bir sorun yaşatmazlar, çünkü kenar ve köşelerde oluşan netlik kaybı, bu tür
konularda algılanmaz.

Uzatma tüpleri: Fotoğraf makinesinin gövdesi ile objektif arasına takılan uzatma tüpleri (extension tubes) ya da yaygın adıyla "ara halkalar",
yakınlaştırıcı mercekler kadar ucuz olmamakla birlikte, yine de ekonomik seçeneklerdir. Uzatma tüpleri, içinde herhangi bir cam barındırmayan, metalden yapılmış
boru ya da halkalardır. Uzatma tüpleri de tek tek ya da set olarak satın alınabilir. Değişik uzunluklardaki tüpler, değişik oranlarda büyütme sağlar. Uzatma
tüplerinin de uzunlukları, tıpkı objektifler gibi "mm" cinsinden belirtilir ve uzun tüplerin büyütme oranı daha fazladır. Fotoğraf makinesi ile objektif arasına
birden fazla tüp ekleyerek, büyütme oranını daha da arttırmak olasıdır.

Görüntü kalitesi konusunda herhangi bir sıkıntı yaşatmayan uzatma tüpleri, ne yazık ki ışık geçirgenliği konusunda oldukça cimridirler. Net görüntü daire
çapı büyüdüğü için, filmin üzerinde birim alana düşen ışık yoğunluğu da azalır. Net alan derinliği de çok sınırlı olduğundan, makineyi elde tutarak çekim yapmak
son derece zorlaşır. Bu yüzden tripod kullanarak çekim yapmak bir zorunluluktur. Işık ölçümü konusunda ise ciddi bir problem yaşamatmazlar, çünkü TTL ışık ölçüm
sistemleri zaten objektifin içinden giren ışığı ölçmektedir. Dolayısıyla, filme ulaşan ışık miktarı doğru olarak ölçülür ve herhangi bir düzeltme yapmanıza
gerek kalmaz. Tabii bunlar, merkez ağırlıklı ve noktasal ışık ölçüm sistemleri için geçerlidir. Çok bölgeli ya da üç boyutlu ışık ölçüm sistemlerinin
desteklenmesi ise, uzatma tüplerinin cinsine bağlıdır. Modern bazı modeller bu özelliği de desteklerken, daha eski modellerde böyle bir olasılık yoktur.
Uzatma tüplerinin bayonetleri standart değildir. Kullandığınız fotoğraf makinesinin bayonetine uygun tüpler almanız gerekir. Ayrıca, auto focus ve akıllı
ışık ölçüm yöntemlerinden de vazgeçmek istemiyorsanız, ödemeniz gereken paralar çok ciddi boyutlara ulaşabilir.

Uzatma körükleri: Uzatma tüplerine benzer şekilde, gövde ile objektif arasına takılabilen bir başka araç ise uzatma körüğüdür. Mutlaka bir tripod üzerinde
kullanılması gereken uzatma körüğü, pek de ucuz olmayan bir büyütme aracıdır. Bir ray üzerinde ileri-geri hareket edebilen esnek bir gövdeye sahiptir. Oldukça
hassas kontrol vidaları sayesinde istenilen oranda büyütmeler ve netlik kontrolü sağlanabilir. Görüntü kalitesinde herhangi bir düşüş yaşanmaz, ancak körük
boyunun uzamasına paralel olarak (büyütme oranı arttıkça) ışık kaybı yaşanır. Hacimli yapısı ve ağırlığı yüzünden her yere götürebileceğiniz türden bir araç
değildir. Bu yüzden de çok kullanılan bir araç değildir. Oysa, evde ya da stüdyo ortamında kullanılabilecek en önemli yardımcı araçlardan biridir. Yalnızca
makro çekim yapmak amacıyla değil, önüne koyabileceğiniz diaların duplikasyonu amacıyla da kullanılabilir.
Uzatma körüklerinin fazla yaygın olarak kullanılmamasındaki en önemli etken pahalı ve ağır olması gibi görünüyorsa da, asıl etken kullanımlarının zor
oluşudur. Üzerindeki kontrol vidaları, pek çok insana karmaşık gelmektedir ve bu aracı kullanmaktan çabuk sıkılmaktadırlar. Yani temel sorun, sabırsızlıktır.
Oysa fotoğrafçılık 5 dakikada öğrenilecek bir uğraşı olmadığı gibi, iyi fotoğraf da 1 saniyede çekilmez. İyi fotoğraf için uğraşmak gerekir. Uğraşmaktan
sıkılmayan, öğrenmekten vazgeçmeyen fotoğrafçılar için uzatma körüğü çok zevkli bir oyuncaktır.
Ters çevirme halkaları: Belki de en ucuz yakınlaşma yöntemi, "reversing ring" olarak da bilinen ters çevirme halkalarıdır. Bu halkalar objektifleri ters
çevirmek için kullanılır... Normal objektif olarak adlandırdığımız 50 mm'lik bir objektifin en yakın netleme mesafesi 45-50 cm'dir. Dolayısıyla, yakın plan
çekimde kullanılamaz. Ama bu objektifi gövdeden çıkarıp, ters çevirerek kullandığınızda en yakın netleme mesafesinin çok azaldığını görürsünüz. Yani bir anda
makro bir objektife kavuşmuş olursunuz.
Tabii, bir objektifi bu şekilde kullanmanın bazı zorlukları vardır. Öncelikle, her marka için ters çevirme halkası bulmak zordur (hele ülkemizde!). Bazı
fotoğrafçıların, ters çevirdikleri objektifi elde tutarak gövdeye bitiştirip, herhangi bir bağlantı aracı kullanmadan makro fotoğraf çekmeye çalışmalarının asıl
nedeni, makinalarına uygun ters çevirme halkası bulamamalarıdır.
Ters çevirme yöntemini kullandığınız zaman AF, otomatik ışık ölçümü gibi bir takım ayrıcalıklardan da vazgeçmeniz gerekebilir. Hatta daha da kötüsü, bazı
objektiflerde diyafram ayarı bile yapılamaz. Bazı markaların diyafram kilitleri sayesinde, objektif ters çevrilmiş olsa bile diyafram değeri
değiştirilebilirken, pek çok marka bu özelliğe sahip değildir. Bu nedenle en açık diyafram değerinde çalışılması bir zorunluluk haline gelir. Bu da son derece
dar bir net alan derinliği demektir. Bu bölümü okuduktan sonra, bu kadar olumsuzluğuna rağmen bu yöntemi kullanmak isteyenler olacaktır. Onları şimdiden
kutluyorum. Her tekniği denemek ve öğrenmekten zevk almak gerekiyor.